Çiğ Etler ile Beslenme

Çiğ et diyeti evcil köpek ve kedileri pişmemiş et, yenilebilir kemik ve organlarla beslemeyi esas alan bir diyet çeşididir.

Çiğ et diyetini destekleyenler, vahşi doğada milyonlarca yıllık evrim testinden geçerek oluşan bu doğal beslenme modelinin hayvanlar için en uygunu olduğuna inanmaktadırlar. Dengeli bir çiğ et diyetinin evcil hayvanları daha sağlıklı tüyler ve daha temiz dişlere kavuşturduğuna, ağız kokusunu önlediğine, hayvanın dışkısının miktar ve kokusunda azalma sağladığına inanan çiğ beslenme taraftarları, evcil hayvanlarını doğa kanunları doğrultusunda beslemekte, hayvanın sağlığına zarar verdiğini düşündükleri ticari mamalara karşı çıkmaktadırlar.

Çiğ et rejimini destekleyici deneylerin sayısı fazla değildir. Çiğ et yanlıları, bu durumun ticari mama üreticileri ve bu sektörden kazanç sağlayan veterinerlerin isteksizliğinden kaynaklandığını düşünmektedirler.

Doğal Diyet

Çiğ et diyeti bir hayvanın doğada takip ettiği beslenme şeklini esas alır
Çiğ Beslenme taraftarı Dr. Ian Billinghurst (“Barf Rejimi” ve Global Barf Dağıtım Ağı’nın sahibi) kitabında, köpeklerin milyonlarca yıl boyunca çiğ etle beslendiğini, evrimlerinin bu yönde gerçekleştiğini ve çiğ etin onlar için en uygun besin olduğunu öne sürer. İşlem görmüş yiyeceklerin, uzun evrimleşme süresi boyunca köpeğin yemeye programlandığı besinlerden olmadığını açıklar ve köpeğin vahşi atalarının yediği yiyeceklerin, köpeğin doğasına biyolojik açıdan daha uygun olduğu sonucuna varır.

Çiğ diyet savunucuları, günümüz hayvanat bahçelerinin bazılarında uygulanan, etobur hayvanları çiğ et ve kemik ve hatta bütün bir hayvan ölüsüyle besleme metoduna da dikkat çekerler. Folsom Hayvanat Bahçesi’nin yöneticisi “Sağduyumuz bize, bir etobura vereceğimiz en yararlı besinin, doğal avları olan hayvanın ölüsü olduğunu söylüyor” açıklamasında bulunmuştur.

Ticari Mama Karşıtlığı

Ticari hayvan maması üretiminde kullanılan son derece yüksek ısı, vitaminler, mineraller ve enzimler gibi besleyici pek çok maddeyi yok etmektedir. Fareler üzerinde yapılan testler, kedi mamasındaki amino asitlerin sindirilebilme oranının, ısıtma işlemi yüzünden gözle görülür oranda değiştiğini kanıtlamıştır. Mama üreticileri ısı işleminden sonra besin değeri azalan maddeleri desteklemek adına eklemeler yapmak zorundadırlar. Çiğ beslenmeyi destekleyenler, bu ek besin maddelerinin, hayvanların organizmalarına çiğ ete kıyasla gereken katkıyı yapmadığını ve çiğ ette bulunan besin değerlerinin bu eklemelerle elde edilemeyeceğini belirtirler. Aynı mantıkla evde pişirilmiş besinlere de karşı çıkarlar.

Ticari hayvan besinleri ve özellikle kuru mamaların çoğu zaman büyük miktarda hububat içermesi, çiğ et taraftarlarının bu yiyeceklerin kedi ve köpekler için uygun olmadığını düşünmelerine yol açmaktadır. Özellikle kedilerin tamamen etobur olduğu gerçeğini göz önünde bulunduran çiğ beslenme yanlıları, çiğ et bazlı bir diyetin, kedilerin köpeklere oranla hububat sindirimine daha da az yatkın bünyeleri açısından son derece faydalı olduğuna inanmaktadır. Kuru kedi mamasındaki proteinleri konu alan araştırmalar, et bazlı proteinlerin mısır bazlı proteinlere oranla sindirilebilirliğinin daha yüksek olduğunu kanıtlamıştır.

Çiğ beslenmeyi destekleyen veteriner Dr. Tom Lonsdale, konserveler ve kuru mamalardaki kaba öğütülmüş hububatın hayvanların dişlerine yapışarak bakteri üremesine, diş eti ağrısına, ağız kokusuna ve vücudun tamamını etkileyen bakteryel zehirlerin oluşmasına yol açtığını açıklamıştır. Lonsdale ayrıca köpeklerin hububat ve bitkisel maddelerin sindirimi için gereken enzimlerden yoksun olduğunu belirtmiş, yüksek ısıda pişirilmiş hububatın nişasta, protein ve yağları doğal hallerinden uzaklaştırarak, değişken seviyelerde zehirli ya da denatüre hale getirebileceği konusunda uyarıda bulunmuştur. Lonsdale yeterince sindirilememiş hububatın alt bağırsakta toksin üreten bakteri oluşumunu desteklediğini, bunun sonucunda da toksik maddelerin bağırsak duvarından geçmek suretiyle kana karışarak diğer organlara zarar verdiğini söyler.

Çiğ Et Diyeti Çeşitleri

Çiğ rejim çeşitleri konusunda farklı önermeler bulunmaktadır. Köpeklerin etobur mu yoksa her besini yiyebilen bir canlı mı olduğu sorusu üzerinde fikir birliği sağlanamamıştır. Ayrıca kedi ve köpeklerin bitki kaynaklı besinlere ihtiyaç duyup duymadığı, eğer ihtiyaç duyuyorlarsa bu maddelerin diyet içerisinde hangi oranlarda bulunması gerektiği, evcil hayvanlara bütün kemik yedirmenin güvenli olup olmadığı gibi konular da çiğ beslenme taraftarları tarafından masaya yatırılmıştır. Önerilen beslenme şekilleri, sebze ve tahıl da içeren diyetlerden sadece et ve sakatat ihtiva eden ya da Michelle T. Bernard tarafından önerilen “Et ve Kemik rejimi” gibi daha minimalist yaklaşımlara kadar uzanan geniş bir yelpazeye yayılmaktadır.

Barf

“BARF” rejimi, İngilizce “Biologically Appropriate Raw Food” (Biyolojik açıdan uygun çiğ besin) ya da “Bones And Raw Food” (Kemik ve çiğ Besin) terimlerinin kısaltması olup Billinghurst tarafından tasarlanmıştır. Tipik bir BARF diyeti %60-80 oranında çiğ et ve kemikten oluşmakta, (kemiklerin etrafında %50 oranında et bulunması koşuluyla, örneğin tavuk boynu, sırtı, kanadı) geri kalan %20-40 ise sebze, meyve, diğer etler, sakatat, yumurta ve süt ürünleriyle tamamlanmaktadır. Bu kısaltma, diyeti kendi köpekleri üzerinde deneyen ve Dr. Billinghurst’le evcil hayvanların beslenme şekli konusunda aynı fikri paylaşan Debra Tripp tarafından önerilmiştir.

Av Modeli

“Av modeli” rejimi bir hayvanın beslenmesinde, o hayvanın doğadaki avının boyutlarını esas alır. Bu rejimde sakatat, baş, deri, kas, kan, kemik, mide ve içerdikleri, hatta az miktarda tüy, kürk veya balık pulu bulunur. Genellikle bu rejim, %80 et (ve yürek gibi yüksek miktarda et içeren organlar) %10 kemik ve yarısı ciğer olmak üzere %10 organ oranlarını uygun görür. Av modeli savunucuları köpeğin her türlü besini yiyebilen bir canlı, kedinin ise %100 etobur olduğuna inanır ve bu sebeple bu hayvanların diyetlerinde et, kemik ve organlar dışında herhangi bir ek besine ihtiyaç olmadığını öne sürerler. Av modelini takip edenler hayvanlarını beslemede farklı kaynaklardan elde edilen etler kullanırlar.

Genellikle av modelinde ek besine rastlanmaz ama bu modelin takipçilerinden bazıları ticari amaçla yetiştirilen ve tahılla beslenen çiftlik hayvanlarında görülen omega-3 yağ asidi eksikliğini tamamlamak adına diyete balık yağı eklerler.

Besinsel Denge

Çiğ etle besleme, besin oranları özenle hesaplanmış modellerden sadece et ve kasap artıkları içeren diyetlere kadar geniş bir alanı kapsadığı için, bir çiğ diyetin besinsel değeri takip edilen modele bağlı olarak değişebilir.

Çiğ etle besleme taraftarları, her öğünün tamamen dengeli olması gerektiğini düşünmemekte, besinsel dengenin tavuk, hindi, kuzu, büyükbaş hayvanlar, domuz, balık, tavşan hatta av hayvanları gibi pek çok farklı canlıdan elde edilen çeşitli et, yağ, kemik ve organlarla zaman içerisinde kolaylıkla elde edilebileceğine inanmaktadırlar. Çiğ rejimleri uygulayanlar, hayvanların insanlardan daha karmaşık besinsel ihtiyaçları olmadığını ve belirli bir süreç boyunca çeşitli bileşenlerle beslenen hayvanların, bünyelerine uygun dengeli bir beslenme rutinine kavuşacaklarını öne sürmektedirler.

Diş ve Kemik Sağlığı

Çiğ et diyeti taraftarları çiğ kemikle beslenen hayvanların ağız sağlığında gözle görülür bir ilerleme olduğunu, çiğneme esnasında hayvanın dişi ile yediği kemik arasında oluşan aşınmanın diş plağını temizlediğini, kıkırdak, lifler ve tendonların doğal bir diş macunu görevi üstlendiğini belirtmektedirler.Çiğneme ve parçalama işlemi aynı zamanda çeneyi, boynu ve omuz kaslarını güçlendirmekte, sindirim sıvısının aktif halde kalmasını sağlamakta ve nörolojik sistem ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirmektedir. Öğütülmüş kemik yanlıları, kas çiğnenmesinin dişleri temiz tutmak için yeterli olduğunu öne sürmektedirler.

Bakteri, Virüs ve Parazitler

Çiğ et rejiminin savunucuları bakteri riskinin abartıldığını ve kedi ve köpeklerdeki mide enzimleri ve kısa bağırsak yapısının zararlı bakterilerle baş etmede yeterli olduğunu düşünmektedirler. Örneğin, bozuk ticari köpek mamasından bulaşan bir salmonella salgını sırasında 62 insanda enfeksiyona rastlanırken bozuk mamayı yiyen hayvanlarda hiçbir belirti saptanmamıştır.

Güvenilir kaynaklardan kaliteli et elde etme ve eti buzlukta saklayıp dışarıda fazla bekletmeme bakteri azalmasına yardımcı olabilir. Çiğ ette yararlı parazitler de bulunmaktadır ve ticari mamaların yapım aşamasında bu yararlı parazitler de bakterilerle birlikte yok olmaktadırlar. Kimi çiğ diyet rejimleri, etleri dondurmayı ve bu sayede parazit oluşum potansiyelinin büyük miktarda önüne geçmeyi önerir.

Veterinerlerin görüşü

American Veterinary Medical Association, British Veterinary Association ve Canadian Veterinary Medical Association gibi veteriner birlikleri bu konuda bilimsel veriler olmadığı için hayvanlara çiğ et verilmesinden doğabilecek hayvan ve halk sağlığı riskleri konusunda hayvan sahiplerini uyarmaktadırlar.

Fikir ayrılıkları

Çiğ et savunucuları, veterinerlerin, mama üreten şirketlerden gelen finansal kaynaklar sayesinde yaşamını sürdüren meslek birlikleri ve üniversite fakülteleri tarafından etki altında bırakıldığına inanmaktadırlar.Örneğin, Science Diet markasının yaratıcısı ve reçeteyle dağıtılan diğer pek çok yiyeceğin baş üreticisi Hill’s Pet Nutrition, Amerikan Veterinerler Birliği’nin en büyük sponsorudur.Başka bir önerme ise veterinerlerin genel olarak beslenme ve özellikle de çiğ et diyeti konusunda yeterince bilgiye sahip olmadığıdır. Veterinerlik eğitimi alan öğrenciler sık sık, sponsorluğu ticari mama üreticileri tarafından yapılan besin eğitimlerine tabi tutulurlar. The Wall Street Journal, Hill’s şirketinin Amerika Birleşik Devletleri’nde eğitim veren 27 Veterinerlik Bölümünün her birinde besin konusunda yapılan araştırmalara ve özel eğitimlere yüz binlerce dolar harcadığını ve veterinerlerin Science Diet ve muayenehanelerinden satılan diğer ticari mamalardan %40’a varan oranda komisyon aldıklarını yazmıştır.Çiğ et taraftarları sözü geçen çıkar çatışmasından ötürü veterinerlerin sattıkları ticari mamaları savunmada öne sürdükleri argümanlara şüpheyle yaklaşmaktadırlar.